Türkiye’nin Jeolojik Önemi ve Zemin Etüdü

  • 13 Okunma

Türkiye, Alpin kıvrım kuşağı içindedir ve bu kuşağın genel nitelikleri yanında, kendine has bir takım jeolojik özellikleri de içermektedir.

İklim şartları ve bitki örtüsünün de etkilediği bu özelliklerin başında, Anadolu kara parçasının coğrafî-jeolojik konumu gelmektedir. Kuzeyde Avrasya (Avrupa-Asya) ve güneyde Afrika (Arabistan) kıtaları arasında bulunan ülkemizin jeolojisi, bu iki eski kıtanın sürekli hareketlerine ve bu kıtalar arasında yer almış olan Eski ve Yeni Tetis denizinin (zaman zaman okyanusunun) jeotektonik evrimine bağlı olarak gelişmiştir.

Bu nedenle ülkemiz, Alpin sıradağların, özellikle Tetis kuşağının, jeolojik-tektonik gelişmesinde etken olan levha hareketlerinin ayrıntılı olarak incelenebileceği, bu hareketlerin tarihsel evriminin kesinlikle açıklığa kavuşturulabileceği, başka bir deyişle, jeotektonik olayların sağlam verilere dayalı olarak yorumlanabileceği bir bölge durumundadır.

Türkiye’yi de içerisine alan Alpin sıradağlar bölgesinde, Kuaterner dışında kalan tüm stratigrafik seriler, Paleozoik, Mesozoik ve Tersiyer yaşlı formasyonlar, son 70-80 milyon yıl boyunca çeşitli orojenik evreler geçirmiş, dolayısıyla birkaç kez kıvrılmış, kırılmış, ileri derecede deforme olmuştur (Ketin, 1983).

Türkiye’nin tektonik ana bölümleri şöyledir:

1- Kuzey Anadolu kıvrımları,

2- Güney Anadolu kıvrımları,

3- Ara masifler,

4- Ara kıvrımlar,

5- Kenar kıvrımları ve ön çukurluk,

6- Önemli yeşil kayaç alanları,

7- İçinde yeşil kayaçların fazla bulunduğu kıvrım kesimleri.

Büyük orojenez devreleri için çok fazla kayaç çeşitleri ve fasiyes değişmeleri, orojenez devreleri arasındaki sakin zamanlar için devamlı ve türdeş stragrafik formasyonlar karakteristiktir (İlhan, 1976).

Görülüyor ki Türkiye’de, her jeolojik zamanda kabuk tabakası yer hareketleri ile değişime uğramıştır. Dağ oluşum hareketleri ile yükselen sahalar akarsularla sürekli olarak aşınmış ve buralardan taşınan materyaller çukur sahalarda, göllerde ve denizlerde birikmiştir. Birikmenin olduğu jeolojik devirde, o jeolojik devre ait araziler oluşmuştur.

Ülkemizde Birinci Jeolojik Zaman (Paleozoik) ‘da oluşmuş metamorfik ve tortul araziler bulunmaktadır. Bunlar, Trakya’daki Yıldız (Istranca) Dağları’nda, Güneydoğu Toroslar’da ve Batı Anadolu’daki Menderes masifinde yer alır. Bol yağışlı ve sıcak olan 1. Jeolojik Zaman’ın son devrinde (Karbonifer) gür ormanlar yetişmiş ve bitki kalıntılarının göllerde birikmesi ile Zonguldak civarında taş kömürü yatakları oluşmuştur.

İkinci Jeolojik Zamanda (Mezozoik) Türkiye’nin büyük bir bölümünde, özellikle Anadolu’nun kuzey ve güney kesimlerinde Tetis Denizi yer almaktaydı. Akarsuların taşıdığı killi ve kireçli materyaller bu denizde birikmiş ve deniz tabanında mağmadan gelen lavlar yayılmıştır. Daha sonraki yer hareketleri ile bu birikintiler kıvrılarak Kuzey Anadolu ve Toros dağ kuşaklarını oluşturmuştur. Kuzey Anadolu’daki denizin sığ yerlerinde ise, kumlu ve kireçli malzemelerin birikmesi sonucunda Samsun ile Zonguldak arasında kumlu ve kireçli tabakalar, doğu kesiminde ise tortullarla birlikte, volkanik kökenli oluşumlar yer almıştır.

Üçüncü Jeolojik Zamanın (Tersiyer) başında Anadolu’nun büyük bir bölümü kara haline gelmiştir. Denizler Kuzey Anadolu, Trakya ve Toros dağ kuşaklarının alçak kısımlarında yer almıştır. Bu zamanın başlarında Anadolu’ya sıcak ve kurak bir iklim hakim olmuş ve Ankara-Çankırı-Sivas arası ile Kuzey Anadolu’daki kapalı havzalarda buharlaşma sonucu tuzlu ve jipsli tortullar meydana gelmiştir. Bu zamanın ortalarına doğru ise, Alp dağ oluşum hareketleri ile Kuzey Anadolu ve Toros dağları oluşmuştur. Üçüncü Jeolojik Zamanın sonlarına doğru Anadolu’nun iç kesimlerinde çökme olmuş ve çukur alanlar göllerle kaplanmıştır. Döneme sıcak ve yağışlı bir iklimin hakimiyeti sonucunda gür ormanlar yetişmiş ve bu dönemde göllerde biriken organik maddelerden Soma, Aydın, Yatağan, Elbistan ve Beypazarı linyit yatakları oluşmuştur. Güneydoğu Anadolu’da biriken tortullar ve organik maddeler de daha sonra meydana gelen yer hareketleri ile sıkışarak Adıyaman ve Siirt dolaylarında petrol yatakları meydana gelmiştir.

Dördüncü Jeolojik Zamanda (Kuaterner) Türkiye aşağı yukarı bugünkü görünümünü almıştır. Bu zamanın başlarında göllerle kaplı olan Ege Denizi’nin bulunduğu saha bloklar halinde çöküntüye uğrayarak, Ege Denizi oluşmuş ve günümüze göre sıcak ve nemli olan iklim nedeni ile deniz seviyeleri yükselmiştir. Yaklaşık 20.000 yıl önce iklimde ortaya çıkan değişiklikler soğuk ve yağışsız bir dönem ve buzul devri başlamıştır. Anadolu’nun yüksek kesimleri buzlarla kaplanmış ve deniz seviyeleri çok düşmüştür. Sekiz bin yıl önce günümüz iklim koşulları oluşunca, deniz seviyeleri yükselmiş ve Akdeniz suları Ege üzerinden Karadeniz’e ulaşmıştır. Bu devirde meydana gelen volkanik olaylardan ötürü Ağrı, Süphan, Nemrut ve Erciyes dağları oluşmuştur.

Karadeniz Bölgesi

Bu bölgenin doğu kesiminde değişik (daha çok Üst Tebeşir ve Eosen) yaşlı bazalt, andezit, dasit, trakit, porfirit ve dolerit lav, tüf ve anglomeraları ile kiltaşı, kireçtaşı, fliş, marn ve metamorfik kayaçlar yaygındır. Bölgenin batı kesiminde Üst Tebeşir veya Eosen yaşlı çeşitli püskürük ve metamorfik kayaçlar ile değişik yaşlardaki kireçtaşı, kiltaşı, kumtaşı, marn, marnlı kireçtaşı, fliş, konglomera, alçıtaşı ve yaşlı alüvyon gibi gevşek tortullar hakimdir. Çarşamba ve Bafra ovaları ile daha küçük ovalarda 4. Zamana ait depozitler bulunmaktadır.

Marmara Bölgesi

Trakya’da Tekirdağ ve Gelibolu Yarımadası’ nda çoğunlukla kireçtaşı, kumtaşı, fliş ve marn gibi tortul kayaçlar bulunmaktadır. Edirne’de çeşitli tortul kayaçlar, Istrancalar’da metamorfikler ve Kırklareli’de kireçtaşı hakimdir. Trakya’da genellikle Üçüncü Zamana ait çakıllı, kumlu ve killi depozitler, marn, fliş, kireçtaşı, konglomera, kumtaşı, şeyl ve kil gibi tortul kayaçlar yaygındır. Meriç ve Ergene ile bunların kolları boyunca uzanan şeritler halinde ve Trakya’nın batı ve güneybatısında eski göl yataklarında taze alüvyonlar da vardır. İstanbul ve Kocaeli’nde çoğunlukla kireçtaşı, kumtaşı, fliş ve marn gibi tortul kayaçlar yer almaktadır. İzmit Körfezi ile İznik Gölü arasında ise anakaya her üç cinstendir. İznik Gölü çevresinde fliş, marn ve konglomera bulunmaktadır. Güney Marmara ve adalarda çoğunlukla volkanik tüf, aglomera, andezit, granit, granodiorit ve diorit gibi püskürük veya mermer, kristalleşmiş kireçtaşı, şist, gnays, grovak ve fillat gibi metamorfik ve kireçtaşı, marn, dolomit, fliş, kumtaşı, konglomera, kil, kum ve çakıl gibi tortul kayaçlar yer almaktadır.

Ege Bölgesi

Bölge’de daha çok kiltaşı, (çoğunlukla 3. Zamana ait) yumuşak kireçtaşı, marn gibi kil ve kireççe zengin tortul kayaçlar, konglomera, çakıllı depozitler ve molozlar, sertleşmiş tüfler, volkan külleri gibi dış püskürük veya mermer ve diğer metamorfik kayaçlar bulunmaktadır. Gediz, Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Akarçay ırmakları ile bunların kolları boyunca uzanan geniş ovalarda Kınık, Bergama, Çivril, Simav, Kütahya, Altıntaş, Afyon ve Bolvadin ovaları ile daha küçük birçok ovada veya ince şeritlerde genç alüvyonlar yer almaktadır.

Akdeniz Bölgesi

Akdeniz Bölgesi’nde sert, kristalli veya yumuşak kireçtaşı, marn, kiltaşı, kumtaşı, kireçli kil, traverten, diğer kireçli depozitler, konglomera ve çakıllı depozitler gibi tortul kayaçlar, bazalt ve volkan külü gibi dış püskürükler ve granit gibi iç püskürükler ile mermer, serpantin, şist ve killi şist gibi metamorfik kayaçlar yer almaktadır. Seyhan ve Ceyhan nehirleri ile Berdan Çayı’nın getirdiği alüvyonlardan oluşmuş olan Çukurova’da, Amik, Kahramanmaraş ve Silifke ovalarında genç alüvyonlar bulunmaktadır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde genellikle kireçtaşı, marn, kiltaşı, kumtaşı, konglomera ve fliş gibi tortul; bazalt gibi volkanik lav ve agromeralar ve mermer, ofiolit şist, gnays ve serpantin gibi metamorfik kayaçlar yer almaktadır. Akarsu vadilerinde genç alüvyonlar bulunmaktadır.

Doğu Anadolu bölgesi

Bu bölge daha çok 4. Zamana ait kireçtaşı, marn ve kiltaşı, kumtaşı, konglomera ve fliş gibi tortul kayaçlar; Ağrı ve Muş illerinin Van ve Bitlis’e komşu kısımlarında olduğu gibi, volkan külü ve yumuşak tüfler, bazalt ve başka bazı püskürük kayaçlar ile serpantin, şist ve gnays gibi metamorfik kayaçlardan oluşmuştur. Bölgede Iğdır, Erzincan, Erzurum, Pasinler, Muş, Elazığ, Malatya, Ağrı, Doğubeyazıt, Muradiye, Çaldıran, Özalp, Yüksekova ve benzeri alüvyal ovalarda genç alüvyon bulunmaktadır.

Erzurum çevresinde, Erzincan ve Aralık (Iğdır)’ın güneyinde ve Ovacık (Tunceli)’nin kuzeyinde geniş alanlar halinde kolüvyum görülmektedir.

Orta Anadolu Bölgesi

Bu bölgede kireçtaşı, marn, marnokalker, kiltaşı, konglomera, kumtaşı ve alçıtaşı gibi tortul kayaçlar; kireçli ve çakıllı gevşek depozitler; kireçli, çakıllı ve killi Neojen depozitleri ve 3. Zamana ait kireçtaşı gibi tortul kayaçlar bulunmaktadır. Konya’da kireçtaşı, kumtaşı ve kumlu depozitler, su ve yerçekimi ile oluşmuş bağlantısız depozitler ile daha çok esas itibariyle çok kireçli, killi ve fosilli 4. Zamana ait göl tortulları ve kuru kumlar (Karapınar) bulunmaktadır. Niğde ve Aksaray’da da su ve yerçekimi ile oluşmuş bağlantısız depozitler görülmektedir. Ankara ve Nevşehir’de gri veya beyazımsı marn veya eski göl alüvyonu vardır. Nevşehir’de ayrıca volkan külleri ve lapilli bulunmaktadır.

Bölgede alüvyonlar Kayseri, Yeşilhisar, Kırşehir, Derinkuyu, Ilgın ve Şereflikoçhisar dolaylarında; Akşehir ve Seyfe gölleri çevresinde ve ince şeritler halinde akarsu boylarında da görülmektedir. Bu bölgede bazı püskürük kayaçlar ile şist, mermer ve gnays gibi metamorfik kayaçlar da yer almaktadır.

Bu bilgiler Türkiye Çölleşme ile Mücadele Ulusal Koordinasyon Kurulu sayfasındaki Ulusal Eylem Planı ‘ndan alınmıştır.

4 Ocak 2002

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Zemin Etüdü Nedir? Neden Yapılır?

 

 

 

Bir arsaya ait yer altı tabakalarının durum, konum, jeolojik yapı türü, derinlik, kalınlık, yoğunluk, elektrik özdirenci, sismik hızı, ivme, yeraltı su derinliğini ve bu tabakaların geriye kalan dinamik parametrelerinin olası bir deprem karşısında göstereceği tepkiyi tespit etmek amacıyla yapılan çalışmaların tamamına zemin etüdü adı verilir.

 

Zemin etüdü, bahse konu olan alanın üzerine yapılacak yapılara ait tasarım aşamasında kullanılacak zemin bilgilerinin tespit edildiği; değişik katmanlarda yer alan toprak – taş türü, bölgenin deprem riski açısından risk derecesi, olası bir fay hattına olan uzaklığı gibi özelliklerin detaylı olarak yapılan incelemeler neticesinde inşaata elverişli olup olmadığı konusunda elde edilen bilgilerin bir araya getirildiği rapordur.

 

Zemin etüdü, özellikle zemin cinsi kapsamında çeşitli yöntemlerle yapılır. Bahse konu yöntemler arasında öne çıkanlar; sismik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, gravite, radyoaktivite olarak sıralanabilmektedir.

 

Zemin etüdü raporu, zemin üzerine yapılacak inşaatın projelendirilmesi aşamasında hayati bir öneme sahiptir. Bu rapor, deprem sırasında oluşan yüklerin etkisini önceden ön görerek, inşa edilen yapının bu yükleri taşıyabilecek malzeme ve kesitlerden inşa edilmesine rehber olur.

 

Özellikle imara yeni açılacak bölgelerde, geniş alanların sismik mikro bölgelendirme haritalarının hazırlanması (yer seçimi gibi) ve yapılacak zemin etüdlerinde, kurallara uygun, doğru bir zemin etüdü çalışması, deprem bölgelerinde hasarın asgari düzeye inmesi açısından gereklilik arz etmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Zemin Etüdü Neden Önemlidir?

 

 

 

 

Ülkemizde maalesef 1999 Gölcük depreminden sonra önem kazanan ve zorunlu hale getirilen zemin etüdü, inşaat sahasının zemin taşıma gücünün değerlendirildiği bir rapor çeşididir.

 

Türkiye jeolojik tarih süresince bir çok kayda değer levha hareketlerine maruz kalmış, böylelikle jeolojik yönden çoğu levhaların (kıta) birbirleriyle çarpışması neticesiyle Anadolu fayı , doğu Anadolu ve horst – graben (*) yapıları meydana çıkmıştır. Bunun neticesinde levha çarpışmasının kırık hattlarını (fayları) meydana getirdiği düşünülürse, değişik levhaların çarpışmasıyla oluşmuş yurdumuz sınırlarında oluşan kırıkların ne kadar büyük ve tehlikeli kuşak içinde olduğu göze çarpmaktadır.  Özellikle bu saydığımız nedenlerden ötürü ülkemizin çokca yerleşim bölgesi birinci dereceden deprem bölgesi olduğu statüsünde olup planlanan her türlü inşaat çalışmaları öncesinde deprem, sıvılaşma, heyelan ve kayma riski, gibi negatif durumlara karşı zemin güvenliği için önlem alınması zorunluluk olarak  görülmektedir.

 

Konunun uzmanı mühendisler tarafınca gerçekleştirilen zemin etütlerinde, aslolan ileride meydana çıkması muhtemel olan tehlikelere karşı  önlemlerin önceden alınması, bu sayede oluşabilecek can kaybı ve maddi hasar riskini minimize etmektir.

 

Zemin etüdü çalışması öncesinde teknik personel tarafınca gerçekleştirilecek bir ön inceleme, bina özellikleri göz önünde bulundurularak,  şev durumu, topografik özellikler ve jeolojik açısından incelenir. Bu inceleme sonraında tespit edilen kriterler ışığında sondaj adeti ve sismik serilim sayısı tespit edilir.  Tüm bu çalışmalar ışığında inşaat sahasında gerçekleştirilmesi gerekli görülen CPT ve/veya SPT deneyleri icra edilir. İcra sonrasında örselenmiş ve örselenmemiş örnekler alınarak standartlara uygun olarak ambalajlanarak etiketlenerek zemin araştırma laboratuvarına sevk iletilir. Örnekler üzerinde gerçekleştirilen deneyler neticesinde zemin parametreleri meydana çıkar. Sondajın kaya ortamda gerçekleştirilmesi neticesinde karot testi gerçekleştirilerek TCR, RQD, SCR değerleri tespit edilip, bu değerler neticesinde kaya kalitesi belirlenir.

 

Sondajın takip edilmesiyle yeraltı suyu derinliği hakkında da bilgi sahibi olunması mümkündür.

 

 

DAHA AZ YAZI AMA DAHA ÇOK GÖRSELLE ZENGİN HALE GETİREBİLİRİZ.. YAZI BU KADAR BENCE YETERLİ…